22 Kasım 2010 Pazartesi

Samimiyetsiz Samimiyet


Samimiyetsiz samimiyeti sevmiyorum demekten dilimde tüy bitti. Samimiyet için de zaman gerekir. Samimiyet için tanımak gerekir. Maya gerekir. İyi bir ekmek gibi…
Nasıl ki maya katmakla bitmezse ekmeğin işi, tanışmakla ya da sadece aynı ortamda bulunmakla da bitmez samimiyet hadisesi.
Öyle makinayla yapılan ekmeklerden söz etmiyorum ben. Elinle yoğuracaksın. Günümüz aşkları, dostlukları gibi mekanik olmayacak. Emek olacak, sevgi katılacak.
Mayasını fazla kaçırmayacaksın ki sonra ekmek tadından çok maya tadı gelmesin burnuna. Fırından yeni çıkmış bir ekmeğin kokusu ne kadar çekiciyse o ekmekten alacağın maya tadı da o kadar keyif kaçırır çünkü. Günümüzün fast food aşkları gibi değil yani. Ya da dondurulmuş dostlukları. Çıkart buzluktan, ver fırına, al sana samimiyet! Değil efendim. Lezzeti olmaz böylesinin.
Ve acele etmeyeceksin fırına vermek için. Önce uzun uzun yoğuracaksın. Özeneceksin. Ekmek işte, maya, tuz, su, karıştır gitsin demeyeceksin. Ununa özeneceksin, mayasını önceden ılık sütte eriteceksin, daha da iyi karışsın. Uzun uzun yoğurduğun, yoğururken ruhunu da içine kattığın hamuru iyice bekleteceksin.
Kabaracak…Dostluk gibi, aşk gibi, sevgi gibi...
Paylaştıkça kabaracak, büyüyecek.
İlk anki hamurun birkaç misli büyüklüğe ulaşacak. İçinde türlü türlü yaşanmışlıklar, birlikte gülmeler, birlikte ağlamalar ama illa ki paylaşımlar birikecek.
Şeklini ilk on dakikadan sonra ver derler ama gerekmez ekmek hamurunda. Az ıslatırsan elini misler gibi verirsin şeklini. İstediğin şekili verdiğin mayalanmış hamurunu vereceksin fırına ve pişerkenki mis kokularını içine çekerek bekleyeceksin.
Birbirine göre eğilmeyi, fedakarlık etmeyi öğrendiğin kişi gibi. İster aşık ister dost olsun, yeter ki içine yaşanmışlıklar konsun.
Ve o koku…
O koku sana çocukluğunu hatırlatacak, anneanneni, samimiyeti, sevgiyi, aileni…
Tıpkı dostun gibi.
Gerçek samimiyet gibi.
Gerçek sevgi gibi.
Mis kokan, emek kokan, sen kokan, o kokan ama aslolan…