15 Şubat 2010 Pazartesi

Kutu kutu pense...


Kutu kutu pense, elmamı yese, arkadaşım Ayşe arkasını dönse derdik ya biz küçükken, arkamı dönesim var fazlaca büyümüşken.
Dönsem arkamı ve görmesem bu olanları.
Duymasam tüm olup bitenleri.
Kutu kutu penselerin içine saklasam tüm bu tuhaf dünyayı.
Görmesem kutu kutu televizyonların içine hapsolmuş hayatlarımızı…
Fark etmesem ülkemdeki tuhaf gidişatı.
İzlemesem her televizyon kanalındaki evlilik programlarını.
Evlilik programı olmazsa yemek programı verelim mantığını es geçebilsem mesela…
Aramasam tüm bu saçmalığın içinde çocukluğumun kutu kutu gelecek hayallerini, böyle bir dünya sahnesi hayal etmediğimi…
Uyansam tüm bunlardan hepsi korkunç bir kabusmuş gibi.
Ülkem satılmasa yabancılara.
Tekel işçilerinin sesini sokakdaki tüm insanlar duysa.
Bana dokunmayan yılan hiç yaşamasa!
Halkım gittikçe aptallaştırılmasa.
Ve ben uyansam bu kabustan ve her şey bir rüya olsa.
Atatürk’ümüzün kemikleri sızlamasa.
Her şey sadece onun hayallerindeki gibi kalsa… ve olsa…
Ve ben hala çocuk olsam…
Kutu kutu pense desem ve arkadaşım Ayşe arkasını dönmese tüm bu olup bitene.
Hatta tüm arkadaşlarım sahip çıksa memleketine…

Temassız Aşk!

Ne ilksin


Ne de son olacaksın.

Sen de o hayal kırıklıklarındansın.

Girişte gülümseten,

Gelişmede heveslendiren,

Sonuçta hüzünlendiren.

Tek farkın,

Başlamadan son bulansın.

Şaşırtan, asla anlayamadığımsın.

Ne diyeyim be temassız aşk,

Canın sağ olsun.

1216