25 Kasım 2010 Perşembe

Sevmek gülümsetmektir


Hayatım boyunca babam anneme çiçek getirdi. Hem de olur olmaz zamanlarda.
Özel gün olması gerekmedi.
Çok gün “Annen çok sever bunu” dedi ve bir demet sümbül aldı. Başka günler bir demet yasemin ama illa ki eli kolu çiçek dolu, sevgi dolu geldi.
Özel günlerde özel çiçekler olurdu gül gibi, orkide gibi.
Papatya zamanı asla es geçilmezdi.
Alakasız zamanlarda gelen bu çiçekler annemi hep mest etti. Hala da öyle.
Bugünün romantizm fakirlerine duyurulur:
Sevmek sadece söylemekle olmaz.
Sevmek göstermekle olur.
Sevmek el üstünde tutmakla olur.
Sevmek çiçek vermekle olur.
Sevgi önemsemektir.
Sevgi düşünmektir.
Sevgi gülümsetmektir.

24 Kasım 2010 Çarşamba

Sustum


Hayat değil de insanlar yorar beni.
Zorluklar değil de hayal kırıklıkları kırar kanatlarımı.
Çabalamak değil de güvenememek korkutur beni.
Konuşmak değil de susmak zor gelir bana.
Suskunlukta binlerce söylenmemiş saklıdır aslında.
Ve hepsi aynı anda oldu mu beter kanırtır canımı,
Gidesim gelir alıp başımı.
Öyle bir gitmeli ki,
Gittiğin yerde kimse bulamamalı seni.
Yoruldum,
Kırıldım,
Zorlandım,
Kanırtıldım,
Gidemedim,
Sustum.

22 Kasım 2010 Pazartesi

Samimiyetsiz Samimiyet


Samimiyetsiz samimiyeti sevmiyorum demekten dilimde tüy bitti. Samimiyet için de zaman gerekir. Samimiyet için tanımak gerekir. Maya gerekir. İyi bir ekmek gibi…
Nasıl ki maya katmakla bitmezse ekmeğin işi, tanışmakla ya da sadece aynı ortamda bulunmakla da bitmez samimiyet hadisesi.
Öyle makinayla yapılan ekmeklerden söz etmiyorum ben. Elinle yoğuracaksın. Günümüz aşkları, dostlukları gibi mekanik olmayacak. Emek olacak, sevgi katılacak.
Mayasını fazla kaçırmayacaksın ki sonra ekmek tadından çok maya tadı gelmesin burnuna. Fırından yeni çıkmış bir ekmeğin kokusu ne kadar çekiciyse o ekmekten alacağın maya tadı da o kadar keyif kaçırır çünkü. Günümüzün fast food aşkları gibi değil yani. Ya da dondurulmuş dostlukları. Çıkart buzluktan, ver fırına, al sana samimiyet! Değil efendim. Lezzeti olmaz böylesinin.
Ve acele etmeyeceksin fırına vermek için. Önce uzun uzun yoğuracaksın. Özeneceksin. Ekmek işte, maya, tuz, su, karıştır gitsin demeyeceksin. Ununa özeneceksin, mayasını önceden ılık sütte eriteceksin, daha da iyi karışsın. Uzun uzun yoğurduğun, yoğururken ruhunu da içine kattığın hamuru iyice bekleteceksin.
Kabaracak…Dostluk gibi, aşk gibi, sevgi gibi...
Paylaştıkça kabaracak, büyüyecek.
İlk anki hamurun birkaç misli büyüklüğe ulaşacak. İçinde türlü türlü yaşanmışlıklar, birlikte gülmeler, birlikte ağlamalar ama illa ki paylaşımlar birikecek.
Şeklini ilk on dakikadan sonra ver derler ama gerekmez ekmek hamurunda. Az ıslatırsan elini misler gibi verirsin şeklini. İstediğin şekili verdiğin mayalanmış hamurunu vereceksin fırına ve pişerkenki mis kokularını içine çekerek bekleyeceksin.
Birbirine göre eğilmeyi, fedakarlık etmeyi öğrendiğin kişi gibi. İster aşık ister dost olsun, yeter ki içine yaşanmışlıklar konsun.
Ve o koku…
O koku sana çocukluğunu hatırlatacak, anneanneni, samimiyeti, sevgiyi, aileni…
Tıpkı dostun gibi.
Gerçek samimiyet gibi.
Gerçek sevgi gibi.
Mis kokan, emek kokan, sen kokan, o kokan ama aslolan…

21 Kasım 2010 Pazar

Aşk kamaştırır


Fazla aşk göz kamaştırır! Görüntü net değildir...Hadise olduğundan farklı görünebilir!
Sıradan bir insana büyük büyük anlamlar yüklemeden önce gözünüzün ışığa alışmasını bekleyin.
Gözleriniz kamaşmışsa ve o aslında “sandığınız kişi” değilse yaşayacağınız kocaman hayal kırıklığını yaşamaktansa biraz bekleseniz ne olur ki? Bekleyin, gözünüzün kamaşması geçsin.
Hayal ettiğiniz tüm aydınlıkları net olarak göremediğiniz birine yakıştırıp onu aslında olmadığı parlak biri haline getirmeyin.
Karşınızdaki kişiye gereksiz payeler vermeyin, sonra da kanırtarak geri almayın.
Ne siz onu abartın ne o sizi yanıltsın.
Yıldız bile olamayacak insanları güneş yapmayın.
Ve olur da birgün gerçekten güneşi bulursanız onu yıldız(cık)lara feda etmeyin.

Kurabiye Canavarı


Kadın bir kurabiyeyse eğer,
Ve erkek de onu çaya batırıp yiyense,
Ve çay da aşkı yaşayış şekilleriyse…
Sıradan bir çaya batırılan sıradan bir kurabiyenizin tadını almak için bile sıradan olmayan bir dikkat ve özen gerekir. Hem de her lokmada.
Kıvamı tutturmak çok kolay görünse de ,
Nasılsa aşıktır denilip her bir lokma için aynı özen gösterilmezse,
Her seferinde çaya batırırken çayın sıcaklığına göre içinde tutma süresine dikkat edilmezse,
Bir bakmışsınız size sadece kırıntılar kalmış.
Ölçüsü zordur ama tutturdun mu afiyetle yenir.
Her lokma aynı lezzettedir.

Ve siz siz olun kurabiye canavarı olmayın.
Kadınınızı çaya batırırken dikkatli olun.
Eritip dağıtmayın,
Kolayca harcamayın,
Sürekli yeni tadlar arayıp kırıntılarla yetinmek zorunda kalmayın.

18 Kasım 2010 Perşembe

Öyle sev ki kardeşim

Öyle sev ki kardeşim, içinde sadece “sevgi” barındırsın.
Eşini, dostunu, arkadaşını, köpeğini öyle bir sev ki,
Koşulsuz olsun.
İçinde “eğer”ler olmasın,
O, senin istediğin gibi olmak zorunda kalmasın.
İstediğin gibi olmadığında hırçınlaşmamalısın kardeşim,
Küsüp kızmamalısın.
Beklentine göre davranmadığında karşındaki,
Düne kadar baş tacı ettiğin sevgi’liye düşman olmamalısın.
Unutma,
“Sevgi” ilişkisinin içine “almak” beklentisini katarsan,
O artık sadece “çıkar” ilişkisidir.
Çıkarcı olma kardeşim,
Sen kaybedersin.

17 Kasım 2010 Çarşamba

Sen mi istedin Allah’ım?


Önüm arkam sağım solum: İNSAN!
Ellerinde silahlar,
Ellerinde satırlar,
Beni kovalıyorlar.
Koşuyorum koşuyorum,
Kaçıyorum kaçıyorum,
Nefesim tükeniyor,
Ben bitiyorum,
Onlar bitmiyorlar.
Bacaklarımda keskin bir acı,
Kanıyorlar.
Beni vurdular.
Acıyor Allah’ım,
Çok acıyor.
Canımdan can kopuyor.
Korkuyorum.
Nefesim kesiliyor.
Ve onlar gülüyorlar Allah’ım.
Üzerime oturup poz veriyorlar.
Bunu onlardan sen mi istedin Allah’ım?

15 Kasım 2010 Pazartesi

Dedin, dedi.


Sen “ak” dedin,
O “kara” dedi.
Sen “aydınlık” dedin,
O “karanlık” dedi.
Sen “gece” dedin,
O “gündüz” dedi.
Sen "barış" dedin,
O "savaş" dedi.
Sen “evet” dedin,
O “hayır” dedi.
Dedin,
Dedi.
Dinlemedin,
Dinlemedi.
Ve sonunda kimse kazanmadı.
Herkes yenildi.

14 Kasım 2010 Pazar

Suretler ve tezahürler...


Bazı insanlar vardır,
Saf sevgidir onlar.
İyilikleriyle size ışık tutarlar,
Ruhunuzu ve yolunuzu aydınlatırlar.
Meleklerin tezahürüdür onlar.

Bazı insanlar vardır,
şeytanın suretidir onlar.
Haz peşinde koşarlar,
Kötülükten keyif alırlar.
Başkalarına acı verdikçe mutlu olurlar.

Suretler sayesinde tezahürler daha da yükselirler.
Suret suretliğini yapacak ki tezahür daha da gerçek olsun...

6 Kasım 2010 Cumartesi

Gandhi'yi hatırla


İlkelerin olmalı hayatta. Ve bir duruşun.
Dün akım dediğine bugün … dememelisin mesela. Kolayca satmamalısın yol arkadaşlarını.
Yoksa her yolun yolcusu olursun, sonu hiçbir yere varmayan.
Ya da zaten mış gibi yapanlardansındır, hiçbir yola ait olmayan, sadece yolcuymuş gibi yapan…
Yalandan korkmalısın mesela. Rahatça yalan söyleyenlerden uzak durmalısın. Çamurdur onlar ve muhakkak sana da bulaşırlar.
Yan yana durduğun insanları iyi seçmelisin. Başkaları hakkında iştahla ileri geri konuşanlar yeni hedefler ararlar. Bir bakmışsın birgün hedef sensin.
Senden daha ileride diye bir insanı kıskanmak yerine, gölgesiyle kendi kendine kavga etmek yerine o insana bakıp bir şeyler öğrenmeye çalışmalısın. Nasıl adım atıyor da orada acabayı sorgulamalı, kendinle yarışmalısın.
Doğru bildiğin yoldan şaşmamalısın. Doğru insan olup doğru yolda yürümeli, ardında can kırıkları, haksızlıklar, kötülükler bırakmamalısın. Tohumdur onlar. Elbet bir gün başak olacaklar, belki de boyunu aşacaklar, seni görünmez kılacaklar.
Bunların hepsini yaparken yanında bugün olanlar yarın olmayacaklar belki. Gün gelecek bir başına kalacaksın, çok yorulacaksın, “neden gittiler” diye kendini sorgulayacaksın.
Ne onları ne kendini sorgulama da yargılama da.
Ve böyle anlarda Gandhi’nin sözlerini hatırla:
“Haksızlığa yönelip bütün insanların senin peşinden gelmesi yerine,adaletli olup yalnız kalman daha iyidir.”

4 Kasım 2010 Perşembe

Neye inandırırsan


Bu erkekler herşeye inanıyor mu ne?
Bir adamı seversiniz,
Verirsiniz de verirsiniz.
İşiniz gücünüz olsa bile evde geyşa ile köy gelini arasında bir kıvamda dolanırsınız, erkeğinize(!) hizmet edersiniz.
Belki bilinçaltımıza yerleştirilmiş cici kız rolüdür bu,
Belki harika kadın olunca beni aldatmaz dürtüsü,
Belki de sadece sevgi.
Ama siz verdikçe,
Siz hizmet ettikçe,
Baş tacı yaptıkça,
Adam inanır size.
İnanır bulunmaz hint kumaşı ile dünyanın sekizinci harikası arasında bir şahsiyet olduğuna.
Ve sizi beğenmez olur bir anda.
Ya aldatır
Ya terk eder
Ya ezer.
Ama illa ki hamuru şekil değiştirir,
Ve illa ki ilişki biter.

Belki de bu yüzdendir erkeklerin kendilerine “köpek” muamelesi yapan kadınların peşine takılmaları,
Onlarla beraberken bile sürekli “daha iyisi var mı” arayışında olan kadınlara kul köle olmaları.
“Köpek” olduklarına inanmaları, inandırılmaları.
Neye inandıracağınız ve nasıl muamele göreceğiniz size kalmış yani.

Amy Sutherland işin kitabını yazmış. Erkeğinizi nasıl bir köpek gibi eğitirsiniz?

Ötekileşmişler


Ötekilerin kötülüğü acıtmaz seni.
Adı üstünde onlar "ötekiler"dir,
dış kapının mandallarıdır.
önemsiz kişiliklerdir.
Peki ya "inandıkların"?
"Yakın" sanıp halden anlar dediklerin?
Asıl onlar kanırtır hayatının yüklerini ve seni sıradanlaştırdıklarında.
Ve kızamazsın bile onlara.
Onlar anlamasa da seversin çünkü,
"yakınım" demişsindir bir kere.
seversin yüreğinde kocaman bir eziklikle.
Kabullenirsin sessizce ruhun avaz avaz haykırsa bile.
Bilirsin bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, artık o eski bağ hiçbir zaman kurulmayacak.
Onlar hala yakındır,
ama gizlice ötekileşmiştir.
Canın acır sadece.

2 Kasım 2010 Salı

Koku


İnsanların yüzlerini unuturuz belki,
Zaman siler şekillerini,
Ama kokularını asla.
Her sevdiğimizin bir kokusu vardır,
Sonsuza kadar bizde saklıdır.
Onları hatırladığımızda,
Yüzleri gelmese de aklımıza,
Kokuları gelir bolca.
Hastalanınca anne kokusu ararım ben mesela.
Anne kokusu demek annenin kanatlarının altında olmak demektir.
Tıpkı bir güvercin yavrusu gibi sığınmaktır,
Bakılmaktır, beslenmektir, şımartılmaktır.
Anneanne kokusu ise merhamettir, koşulsuz sevgidir, şefkattir.
Çocukluğunun şımarıklığıdır, duaları, saflığıdır.
Eski sevgilinin kokusu bazen eski bir kıyafeti eline alınca gelir burnuna,
Onun aldığı ya da sevdiğini eline alınca.
Zamanında yanından bir dakika ayırmak istemediğin bu kokunun,
Şimdi ne kadar uzak olduğunu görmek şaşırtır seni.
Okul kokusu vardır,
Sıraların kokusu, kalemtraşın kokusu.
Çocukluğunun oyun kokuları,
Sokak kokuları.
İlk yediğin dondurmanın kokusu.
Sadece insanların değil ama,
hayattaki tüm izlerin ayrı bir kokusu vardır aslında.
Ve yaşamda onlara ihtiyacınız olduğunda,
Sessizce derinlerinizden çıkar gelirler,
Burnunuzda tüterler.