26 Eylül 2010 Pazar

gaz lambasının ışığında...


Gaz lambasının aydınlattığı bir odada gibiyim.
Tuhaf bir loşluk, lambanın alevinin duvarlardaki korkutucu yansıması. O küçücük alevin ahenkle dansının duvarda bir gulyabaniye dönüşmesi…
Başımı hızla lambaya çeviriyorum. Sanki duvarlara bakmadığımda o korkunç kabuslar da kaybolacak gibi.
Lambaya, sadece onun ateşine baktığımda ise ateş büyüyor ve beni içine çekiyor sanki.
Lambada mı duvarda mı boğulmalı bilemediğim bir gerçeküstülük hali…
Sadece ateşi görmek, gerisini unutmak istiyorum ama olmuyor. İnsanım ve meraklanıyorum.
Gözlerim yeniden duvarlara kayıyor.
Gölgelere…
O kötü haberlere.
“Gerçek değil onlar “ diyorum.
“Bakma sen onların korkunçluğuna, sadece ışık oyunu bu, sadece kötü bir rüya” diyorum…
Ama…
O küçücük, o aciz, o eski bir halta benzetemediğimiz gaz lambası var ya…
Azalan gazı ve küçülen aleviyle duvarları daha da çekilmez kılıyor sanki…
Tuhaf bir his benimkisi.
Korkuyorum bu odadan, bu loşluktan, bu yansımalardan.
Güneşe çıkmak, günüm aydın olmak istiyorum.
Herşeyi net görmek istiyorum.
Gölge oyunlarının olmadığı, herşeyin her ayrıntısıyla gözümün önünde olduğu…
Bu gaz lambalı loş odadan çıkmak istiyorum.
Gerçekleri görmek ve yaşamak.
Artık gün doğsun istiyorum. Karanlıktan çıkmak…
Gaz lambasını duvara fırlatmak istiyorum. Hem gulyabanileri hem o şekilsiz ateşi yok etmek.
Derin bir “ohhhh” çekip tekrar güneşi yüzümde ve ruhumda hissetmek.